Farsça “Dem” Ne Demek? Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü Üzerine Pedagojik Bir Bakış
Bir Eğitimcinin Öğrenme Yolculuğu
Bir öğretmen olarak, her yeni kelimenin bir dünyaya açılan kapı olduğunu bilirim. Öğrenmek, yalnızca bilgi edinmek değil; dünyayı yeniden anlamlandırmak demektir. Farsça kökenli bir kelime olan “dem”, bu açıdan çok şey anlatır. Çünkü “dem”, hem bir an’ı hem de bir nefes’i temsil eder.
TDK’ye göre “dem” kelimesi, Farsçada “zaman, nefes, an, çağ” anlamlarına gelir. Fakat bu basit tanımın ardında, öğrenme süreçleriyle doğrudan ilişkili derin bir anlam dünyası gizlidir. Çünkü her öğrenme anı, insanın kendi “dem”ini yaşadığı bir farkındalık anıdır.
Farsça “Dem”in Dilsel ve Kültürel Katmanları
Farsça’da “dem” kelimesi, tarih boyunca hem fiziksel hem de duygusal bir zamanı ifade etmiştir. Kimi zaman bir şarap kadehinin nefes aldığı anı, kimi zaman bir insanın kalbinden çıkan son nefesi betimlemiştir. Bu nedenle “dem”, zamanın geçişini değil, zamanın yoğunlaştığı anı anlatır.
Edebiyatta, özellikle Mevlânâ ve Hafız’ın dizelerinde, “dem” kelimesi bir bilinç hâli olarak geçer. “Dem-i aşk” derken, insanın içsel dönüşüm anı; “dem-i safâ” derken huzurla dolu bir farkındalık hâli kastedilir. Bu bağlamda “dem”, hem bireysel öğrenmenin hem de toplumsal anlam üretiminin dilsel temsili gibidir.
Pedagojik Perspektiften “Dem”: Öğrenmenin An’ı
Pedagojik açıdan her “dem”, öğrenmenin yaşandığı bir andır. Öğrenme teorilerinden John Dewey’in deneyimsel yaklaşımı bunu açıklar: İnsan, bilgiyle ilişki kurduğu her anda dönüşür. “Dem”, tam da bu dönüşümün nefes aldığı, farkındalığın filizlendiği noktadır.
Bir öğrenci, bir konuyu ilk kez kavradığında “anladım” der; işte o an, onun kendi “dem”idir.
Bir öğretmen, sınıfta bir öğrencinin gözlerindeki parıltıyı fark ettiğinde, o da bir “dem” yaşar. Bu anlar küçük görünse de, öğrenmenin en temel taşlarını oluşturur. Çünkü bilgi, bir anda ezberlenmez; yaşanarak içselleştirilir.
Öğrenme Teorilerinde “Dem”in Karşılığı
Vygotsky’nin sosyokültürel öğrenme kuramı, öğrenmenin yalnızca bireysel bir süreç olmadığını, toplumsal etkileşimle gerçekleştiğini savunur.
Bir öğrencinin “dem” yaşaması, yani bir kavrayış anı yaşaması, çoğu zaman bir başkasının sözü, jesti veya rehberliğiyle mümkün olur. Tıpkı Farsça’daki “dem”in bir nefes paylaşımını ima etmesi gibi, öğrenme de paylaşılan bir soluktur.
Bir öğretmen konuşur, öğrenci dinler; ama gerçek öğrenme, o iki nefesin arasında gerçekleşir.
Ayrıca Paulo Freire’nin özgürleştirici eğitim anlayışında da “dem” benzeri bir kavram vardır: diyalog anı.
Freire’ye göre eğitim, bilgi aktarımı değil; bilincin uyanışı, yani insanın kendi varlığının farkına vardığı bir “an”dır.
Bu açıdan her ders, bir “dem” potansiyeli taşır. Öğretmen, bu potansiyeli fark ettiğinde, öğrenciyi bilgiyle değil, farkındalıkla buluşturur.
Bireysel ve Toplumsal Dönüşümde “Dem”in Rolü
Her birey, yaşamı boyunca sayısız “dem” yaşar. Kimi kısa, kimi kalıcı… Fakat her biri kişisel dönüşümün yapı taşlarını oluşturur.
Öğrenme, yalnızca bireyin bilgi dağarcığını değil, toplumun kültürel belleğini de şekillendirir.
Bir toplum, geçmişinden öğrendiği her “dem”le yeniden var olur. Farsça kökenli bu kelimenin Türkçede yaşaması bile, kültürel aktarımın gücünü gösterir. Diller değişir, medeniyetler dönüşür; ama “dem” gibi kelimeler, bu dönüşümün sessiz tanıkları olarak kalır.
Eğitimde “dem”i fark etmek, öğrenmeyi yalnızca bilgi edinme süreci olmaktan çıkarır.
Bu, öğrenciyi notlarla değil, anlamla buluşturan bir pedagojik yaklaşımdır.
Belki de iyi bir öğretmen, öğrencisine bilgiden önce “dem”i, yani öğrenmenin değerini öğretendir.
Sonuç: Her Öğrenme Bir “Dem”dir
Farsça “dem”, yalnızca bir kelime değil, öğrenmenin özüdür.
Bir nefes, bir farkındalık, bir dönüşüm anıdır.
Pedagojik olarak bu, öğrencinin kendi dünyasını yeniden kurduğu, anlamla buluştuğu andır.
Okura sormak gerekir:
Siz en son ne zaman bir “dem” yaşadınız?
Ne zaman bir bilginin sizi dönüştürdüğünü fark ettiniz?
Belki de o an, öğrenmenin gerçek anlamını keşfettiğiniz “dem”di.
Dem yalnızca bir sözcük değil; öğrenmenin nefesi, insan olmanın an’ıdır.